makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2013 Perşembe

Devlet Nişanından "T.C" İbaresi ve "Atatürk" Silueti Kaldırıldı!!


Her güne yeni bir sürpriz kararla başlıyor, yada sürprizle günü bitiriyoruz. Daha ne olduğunu anlamadan "Neden" "Niçin" sorularının yanıtını bulamadan, bir başka olayla bir önceki karar sanki ört bas ediliyor yada yeni gündem oluşturularak toplumun dikkatini farklı yöne çekmek mi isteniyor acaba diye kendime soruyorum.
Öğrenci evleri ile ilgili tartışma sonuca bağlanmamışken hemen ardından, Devlet nişanlarından T.C ibaresi ve Atatürk siluetinin kaldırıldığı haberini öğrendik. Her şey öyle hızlı gelişiyor ki. Bir vatandaş olarak sorgulamak gerekçesini öğrenmek mümkün değil...Hoş öğrendiğimizde ne oluyor ki?...

Devlet nişanından "T.C." ve "Atatürk" kaldırıldı
Türkiye'nin nişanlarında artık T.C. kısaltması ve Atatürk silüeti yer almayacak. Madalya ve nişan yönetmeliğinde yapılan değişiklikle, devlet nişanları üzerindeki Atatürksilüeti, Cumhuriyet nişanlarındaki T.C. kısaltması kaldırıldı. Liyakat nişanları da yenilendi.Yeni devlet ve Cumhuriyet nişanları ilk kez Norveç Kralı'nın ziyareti sırasında görüntülendi.
Bakanlar Kurulu'nun yaptığı değişiklik ve Cumhurbaşkanı'nın onayıyla Resmi Gazetede yayınlanan resmi nişanlarda değişiklik yapılmasına ilişkin yönetmeliğe göre nişanların tasarımı değişti...
Türkiye ile ilişkilerin gelişmesini sağlayan yabancı ülkelerin vatandaşlarına verilen devlet nişanının eski halinde, ön yüzde ortada Atatürk silüeti, arka yüzünde ise T.C. Devlet nişanı yazısı vardı. Nişanın yeni görünümünde boyutu büyüdü, Atatürk silüeti ve T.C. Kısaltmaları çıkarıldı, ay yıldız motifine ağırlık verildi. 
Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlayan yabancı devlet adamlarına verilen Cumhuriyet nişanının eski halinde, nişan üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kısaltması olan T.C. harfleri yer alıyordu. Yeni nişanda Türkiye Cumhuriyeti'ni ay yıldız sembolize etti, T.C. Harfleri kaldırıldı. Nişanın arka yüzünden de "T.C. Cumhuriyet Nişanı" yazısı kaldırıldı.
Liyakat Nişanı ise Türkiye'nin bilim ya da sanat alanlarında yurt dışında tanıtımına katkı sunan yabancı ülke vatandaşlarına veriliyor. Bu nişarın eski halinde kalem ve kılıçla figürleri kullanılıyor, nişanın üstünde ay yıldız bulunuyordu. Yeni tasarımda ise ay-yıldız ve tarihteki 16 Türk devletini temsilen 16 yapraklı bir çiçek yer alıyor. 
www.cnnturk.com

Daha önce de Sağlık Bakanlığı, Valilik ve Ziraat Bankası gibi kurumlardan "T.C." ibaresinin kaldırılması tepkilere neden olmuştu.Gelen tepkiler üzerine yetkililer 'tabelaya sığdıramadık' gibi gülünç açıklamalar yapmıştı.
Son olarak, akşam haberlerinde izledim; Diyarbakır'ın yeni mahalle ilçesinde "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" yazan tabela valilik kararı ile yıkılmış. Gerekçe tabela çok eskimiş kötü görünüyormuş...
Milli değerlerimize yapılan bu üzücü, incitici durum karşısında  suskunluğumuzu muhafaza ediyoruz. Gelişen olayları tepkisiz izliyoruz. Acaba farkında değil miyiz? bu gelişmeler bizi aydınlık yarınlara taşımak yerine karanlığa mahkum edecek bir durumla  karşı karşıya bırakıyor. Bu ise yüzyıllardır bir arada yaşayan toplum olarak bizleri ayrıştırmış, ötekileştirmiş ve farklılaştırmıştır. İnsanları bir arada tutan toplum denen olgunun temeli içten çökmeye başlamıştır. 
"Sahipsiz vatanın batması haktır,
Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır."(Mehmet Akif Ersoy)
Muhabbetle.
Hanife Mert

13 Nisan 2012 Cuma

Yüce Kuran yaşatın diyor, biz vuruyoruz!!!


Bu günlerde ruh dünyamız hayli karışık. Etrafımızda kötü şeyler oluyor.
 İnsan onurunu zedeleyen gelişmeleri endişe ile izliyoruz. Ahlaki erdemleri olan bir toplumun fertleri olarak, meydana gelen bazı olayları bir taraflara sığdıramıyoruz.
Bugünlerde vuruyoruz. Dinlemeden vuruyoruz. Konuşturmadan vuruyoruz. Diyecek sözü olanı, daha konuşmadan vuruyoruz. Kinimizi hayatımızın hedefi haline getirmişiz. Kinimizi, nefretimizi dinimizin önüne almışız. Kalemle vuruyoruz, kelamla vuruyoruz, insafsızca vuruyoruz.
Yıllarca önce olmuş bir olayın hıncını yıllar sonrasına taşıyoruz, tüfeklerle insanları tarıyoruz. Yani vuruyoruz. Siyasetçileri, geleceği olan insanları kasetlerle vuruyoruz. Zafiyeti olan insanları zayıf noktalarından vuruyoruz. Zafiyeti yoksa, zafiyeti oluşturacak birilerini kurgulayıp öylece vuruyoruz. Anlayışı vuruyoruz. Diyaloğu vuruyoruz. Barış için uzanan eli vuruyoruz.
Ülkesi için bir şeyler yapabilecek insanımızı muhalifimizdir diye açığını bulamıyorsak, çocuğuyla, çevresiyle vuruyoruz. Ya madden öldürmek veya manen öldürmek için vuruyoruz. Hizmet etmiş veya eden insanların hiçbir iyiliğine bakmadan vuruyoruz.
Kuran-ı Kerim yaşatın diyor. Biz vuruyoruz. Kuran-ı Kerim “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” buyuruyor. Biz bir filmde binlerce insanı vuruyoruz. Kuran-ı Kerim “Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir” buyuruyor. Biz dirilenleri, hem de dikeyine toprağın derinlerine gömüyoruz.
Biz sadece kendimize Müslüman'ız; biz sadece kendimize demokratız, biz sadece kendimize özgürüz. Neticede vurmayı uyumak gibi, koşmak gibi olağan hale getiriyoruz.
Bizim helal, haram, sevap ve günah kavramlarımızda aşınmışlık var. İbadet anlayışımız çok dar bir alanda seyrediyor. Beynelmilel bir iman ve aksiyon dini olan İslam'ı, bir yerel din haline getirmeye çabalıyoruz. İslam'ı doğru anlamadığımız gibi, doğru anlayacakların önüne de bariyerler oluşturuyoruz.
Derin denizlerde balina avına çıkan zıpkın gemilerine direnen ‘doğa savaşçılarını' izliyorsunuz. Balinaları koruyan, doğanın dengesi için savaşan bu iyi niyetli insanların içinde niçin Müslümanlar yok diye hayıflanıyorum. Belki de vardır diye ümit ediyorum. Sizce bu direnme bir ibadet değil mi? Bence bu da bir namaz kadar, bir hac kadar ibadettir.
Fok balıklarını korumak için canını dişine takan insanları gıpta ile izliyorum. O mücadele içinde keşke ben de olabilseydim diyorum.
Yeşil doğayı korumak için eylem yapan gençlerin bu eylemi bence Yüce Rabbim tarafından karşılıksız kalmaz. Ormanların içine beton blokların yerleştirilmesi sizi rahatsız etmiyorsa Müslümanlığınız, hassasiyetiniz aşınmış demektir. İnsanları namaza çağırdığımız kadar en azından apartmanımızdaki veya mahallemizdeki yetim ve yoksulların listesini çıkarıp onlara yardıma birbirimizi çağırabiliyor muyuz?
Zenginlerimiz ve refah düzeyi yüksek insanlarımız maddi açıdan alt seviyedeki insanlarımızla ne kadar ilgililer. Bir kesimimizin dostlarına ikram ettiği bir öğle yemeğine ödediği hesabın, diğer bazı ailelerin bir aylık geçimine denk olduğunu düşünebiliyor muyuz? En azından düşünebiliyor muyuz? Yoksa hiç mi aklımıza gelmedi. Yoksa hiç mi ilgilendirmedi bugüne kadar. Mısır'la, Libya'yla, Filistin'le, Hindistan'la ilgilendiğimiz kadar elbette ilgilenmeliyiz de keşke bunlara da zaman ayırabilsek.
İnancı güçlü insanımız; ateist, deist, satanist, Makyavelist ve benzeri inanç ve ahlak unsurlarına anlayışla yaklaşamaz mı? Onların sıkıntılarını, kuşkularını, çıkmazlarını anlamak için gayret göstermez mi? Zor anlarında yanlarında olamaz mı? Yanlarında olmak, onları anlamak, onların inancını onaylamak değil ki! Onların imanını iman edinmek değil ki! Onları anlamaya çalışmak insani ve vicdani bir sorumluluktur.
İslam'a soğuk olan insanların da müminlerin problemlerini, isteklerini dertlerini, şikâyetlerini dinlemeleri gerekmez mi? Bir kesimimiz, neden müminlerin taleplerinin hepsine kuşkuyla yaklaşıyor. Neden onların taleplerinin imanlarından kaynaklanabileceğine kafa yormuyoruz? Neden Allah için bir araya gelen insanlardan zaman zaman endişe duyuyoruz?
Müslümanlık sadece, “Allah bir, Hz. Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisidir” demek değildir. Bu bir amentüdür. Bu bir fezlekedir. Müslümanlığa girişin önşartıdır. Müslümanlık sadece namaz kılmak, oruç tutmak da değildir. Bunlar deminki amentüye işlev kazandırmaktadır. Önemlidir. Mutlaka yerine getirilmelidir. Ama Müslümanlık sadece bu da değildir. Çünkü Kuran'da insanlık var, vicdan var, Firavun'a bile merhamet var, hatta Firavun'a tatlı söz söylemek var, öldürmek değil, yaşatmak var. Sermayeyi paylaşmak var. Karınca ezmemek var. Karıncaya, karıncanın penceresinden bakmak var. Birileri görüyorken değil, birileri görmüyorken secdeyi uzatmak var. İyilik yaparken göstermemek var. Doğru olan yolda yürürken sokağa serpilmiş dikenlere aldırmamak var. Bu yolda ayağına diken batmışa omuz vurmak değil, omuz vermek var.
Peki bu ayrıntılar çok mu önemli. Evet son derece önemli. Çünkü İslam bütün bunları düşünmeyi gerektirir. Bundan ötürüdür ki Hz. Peygamber: “Kıyametin kopacağı anda elinizde bir fidan varsa onu mutlaka dikin” buyurmuştur. Basit gibi görünen bir şey değil mi? Ama kıyamet kopacağı anda ‘Fidanı dikin' buyuruyor. Secde edin demiyor. Secdesiz kalın da demiyor. Ama fidan dikin buyuruyor Allah'ın elçisi. Onun için doğadan, öldürülen balinadan bahsettim. Onun için vuranlardan bahsettim.

Prof.Dr.Nihat Hatipoğlu



Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...