14 Mayıs 2015 Perşembe

Bir Yere Varmak İçin Önce Kendine Uğramalı İnsan...

Hani bazen hayat üzerimize  çöreklenir de,  nefes alamaz hale geliriz ya...! Her şey üst üste gelmiş, iç dünyamızda tarif edemediğimiz  sıkıntılar, hüzünler yaşarız. Hani dokunsalar ağlayacak gibi oluruz ya bazen. İçimizden hiç bir şey yapmak gelmez. Kendimizi çaresiz, mücadelesiz, onca kalabalığın içinde yapayalnız hissederiz... Her şeyi olduğu gibi bırakıp kaçmak isteriz hani.Tanıyanı bileni olmayan bir yere kaçıp gizlenmek isteriz, kendimizden kaçmak...
 İnsan kendinden kaçabilir mi? Nereye giderse gitsin kendini geçmişiyle birlikte  götürür gittiği yere. Geçmişini  bir sırt çantası gibi taşır omzunda. Hal böyle iken, insan kendinden kaçıp yine kendine gitmiş olmaz mı? Zira insanın bindiği gemi de vardığı liman da kendi yüreğinde demirlidir.
    Yeni yakın zamanda nette A. Tolga Akpınar'a ait olan bir söz okudum. O şöyle diyordu;“ Bir yere varmak için önce kendine uğramalı insan…İnsanın gideceği bütün yollar kendinden geçer”... Bu söz benim de yazımın konusunu oluşturdu.
   Yine benzer şekilde, Can Yücel "Gitmek" isimli şiirinde bakın ne güzel ifade etmiş; 
  “Bu günlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına, bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok. 
Kiminle konuşsam ayni şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle ''yanına almak istediği üç şey'' falan yok.
Bir kendisi. Bu yeter zaten. Her şeyi, herkesi götürdün demektir. 
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan..." 
      İnsanın bu denli kendinden uzaklaşmak isteği, onun yaşadığı ortamda sürüklendiği algı yanılsamasının bir sonucu olsa gerek. Ruhun kendisine yabancılaşması, kendisini tanıyamaması da denebilir bu duyguya... Bireyleri bu çıkmaza sürükleyen neden, yaşadığı  toplumun dayattığı yaşam tarzı... Ve akabinde oluşan duygu birikiminin insan ruhunda oluşturduğu olumsuz etkinin bir sonucudur. Bu da  insanı yalnızlaştıran sebebin başında gelmektedir.... 
 Kendine ulaşamamış, kendini bulamamış, kendini tanıyamamış her insan yalnızdır. Ve bu durum onu mutsuz etse de, birilerinden bekler yalnızlıktan kurtulmayı. O bilemez tanımadığı bir "BEN" le nasıl baş edeceğini. Zira inmemiştir bir gün bile kendi derinine, yüreğine,vicdanının ona neler fısıldadığını duymamıştır. Bu günü de kurtardık mantığı, doğruyu ben biliyorum ego tatmini ile iyi taraflarını el üstünde tutmuş, eksi, yanlış olan ne varsa görmezden gelmiştir, itelemiştir kendinden öteye... 
  İnsan yaratılış itibariyle en güzel şekilde kusursuz olarak yaratılmıştır. Dünya hayatı ile baş edebilmesi için gerekli olan her şey onda mevcuttur. Bu gerçeği Yüce Allah,"Biz insanı en güzel biçimde yarattık" Tin suresi 4. ayette bildirmiştir. O kendini tanıma zahmetinde bulunmadığı için sahip olduğu cevherin de, farkında olmadan yaşar.  
  İnsanın hayatın getirdiği her türlü iyi ya da kötü günler karşısında yaşama sevincini koruyabilmesi, onun sağlıklı bir ruh yapısına bağlıdır. Sağlıklı bir ruh yapısına sahip olabilmesi için, insanın önce kendi iç dünyasına yönelmesi gerekmektedir. Tıpkı Gönül Ustası Mevlana'nın "içindeki kapıyı çal; başka kapıyı değil.” sözünde ifade ettiği gibi önce kendi içine yönelmeli... 
Benzer durumu sevgi ve hoşgörünün timsali Yunus Emre de;  "İlim ilim bilmektir 
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır..."
dizlerinde anlatmıştır. 
 Kendini bildikçe, kendine yaklaştıkça insan, yalnızlığından arınır. Kendini tanıdıkça, önünü aydınlatır, başkalarını da anlar. Ayakları yere sağlam basar. Kendini bildikçe çoğalır. Kendini sevdikçe sevgiyi dilenmez, zaten o sevgi olur. Kendine baktıkça yalnızlığından kurtulur. Kalabalıklaşır ve var olur. Kendini bildikçe hakkı bilir.Kendini bildikçe haddini bilir...
  İnsanın kendi iç dünyasına yönelmesi onu dış dünyadan soyutlamaz, tam tersi tamamen yaratılan tüm varlıklara yaklaştırır. Çünkü kendini doğru tanıyan kişi, bütün varlıkların anlamı ve amacı konusunda derinlikli bir bakış açısına sahip olur. Bu açıdan bakınca, insan kendi dahil yaratılan her şeyin ortak bir gaye için tek bir yaratıcı tarafından yaratıldığını bilir. Yunus'un "yaratılanı severim, Yaradandan ötürü" sözü gibi, yaratılan her şeye karşı sevgi ve merhametle yaklaşır.

Muhabbetle,
Hanife Mert

7 yorum:

  1. yoksa, nereye gidersen git farketmiyor de miiii :)

    YanıtlaSil
  2. Hanife hanım, facebook sayfamda yazınıza yazdığım yorumu buraya aktarmak isterim. Kaleminiz daim olsun. Saygılar.
    "Yazdıklarınız ne yazık ki çoğumuzun isteği şu günlerde. En azından benim düşüncem bu. Çaresizlik değil bu. İnsanın bulunduğu çevreden sıkılması, düşüncelerinin zihninde bir cendere gibi sıkışmasına rağmen zincire vurulu kalması, geçmişi araması, hani geçmişin siyah beyaz fotoğraflarının daha bir güzel olduğu yılları, çıkarsız dostlukları özlemesi belki de uzaklaşmak isteği. Ve dediğiniz gibi onca kalabalığa rağmen insanın sığınacak bir liman araması, kendini yalnız hissetmesi. İnsanın kendinden uzaklaşma isteği onurlu, dik duruşunu bozmayan, eli kalem tutan, olan bitenleri içine sindiremeyen insanlarda görülen bir olgudur bence. Çoğu okumayan, yazmayan, düşünmesini bile bir başkasına bırakanlarda bu isteği görmek çok zor."

    YanıtlaSil
  3. Aynen öyle sevgili deepçiğim...:) İnsan kendiyle birlikte olduğu müddetçe fark eden bir şey olmuyor... Ancak insan kendini tanıdığı, anladığı ve sevdiği, kendisi ile barışık olduğu müddetçe kendisi ile baş edebilmesi çok kolay olacaktır...
    Sevgiler deep..

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkürler Hüseyin Hocam.
    Haklısınız, insana dayatılan yaşamın insan ruhunda yaptığı etkinin bir sonucu. İnsan kendini tanıyamadığı için karşılaştığı sorunla baş edememe korkusu, gelecek kaygısı, çözümsüzlük hali sebeplerden. Sizin de ifade ettiğiniz gibi günübirlik yaşayan, yaşamını sadece kendi egosunun tatmine adayan kimseler için çok önemli değil gibi gözüküyor. Ama sorgulayan, düşünen, üretmeyi hedefleyen, topluma faydalı olmaya çalışan insanın duyduğu kaygının sonucu. Diğer taraftan insan ne olduğunu, kim olduğunu, dünyadaki amacının ne olduğunu sorgulamış ve bu yönde hayatına yön verilmiş olsaydı belki günümüzde bilgisiz, ilgisiz, dünyadan bihaber, ne istenirse başını sallayan, amansendeci, bana değmesinler de cilerin olduğu bir toplum olmayacaktık belkide... Yorumunuzla değerli katkınıza teşekkür ediyorum Hüseyin Hocam. Selam ve saygılar...

    YanıtlaSil
  5. hanifecim şu anda o tarif edilen hal içindeyim, hatta uzun zamandan beri öyleyim...arada sırada yazıyorum zaten hatırlarsın İsveç'e gitsem, Norveç'e gitsem ama para yok ki diyorum...valla kızgınım şimdi senle yine ayrı düşeceğiz ama (olsun illa hep aynı fikirde olamayız biz dostuz fikirlerimiz aynı olmasa da) Allah insanı mükemmel filan yaratmamış yaratsaydı dünya da mükemmel olurdu..bir kendime bakıyorum, bir sokak kapısının yanına KEDİLERE ATMAK ÜZERE İRİLİ UFAKLI TAŞLAR BİRİKTİREN MANYAK HERİFE - hani insan mükemmeldi? Ben insansam o ne? O insansa ben neyim? O bildiğin öküz...öküz bile kedilere atmak üzere taş biriktirmez...ya hele aparman komşularımı hiç anlatmayayım...ha ülkeni başındakileri zaten biliyorsun..e bizler insansak, bunlar ne? Onlar insansa biz neyiz? Valla bıktım ya başka gezegene ışınlasınlar kurtulayım...
    öptüm kocaman sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Müjdeciğim yorumuna cevabımı birazdan yapacağım, canım görüşmek üzere..

    YanıtlaSil
  7. Sana katılıyorum Müjdeciğim ben de aynı durumda oluyorum bazen. Ümitsizliğe düştüğüm zaman. Sonra birden içimde bir umut ışığı beliriveriyor... Nereye gidersen git, hiç bir yer kendi vatanın gibi olmaz. Boşa emek çaba bence...Örnek Suriyeliler vatanlarını terk edip ülkemize geldiler. Mutlular mı sence? Halleri ortada... Elbette fikirler farklı olacak ki, tartışma sonucunda doğru yol bulunacak. Müjdeciğim Allah insanı mükemmel en güzel şekilde yaratmış. Yaratırken akıl fikir vicdan, edep, güzel ahlak, merhamet, şefkat gibi güzellikler hücrelerimizde mevcut... Ama insan tüm bu güzellikleri elinin tersiyle itiyor. O yönünü geliştirmiyor. Egosunun bir diğer ismi ile nefsinin esiri oluyor ve sonunda durum ortada... İnsanın tercihi bu yanlışı ya da güzellikleri seçmek. Örnek sen çok merhametlisin, sevgi dolusun, vicdan sahibisin.. Biri senin başına silah mı dayıyor? illaki iyi olacaksın diye.. Hayır sen aklını kullanıyor, nefsine esir olmuyorsun. Kendine güzel yaşamı seçmişsin. Sen böyle mutlu oluyorsun çünkü. O insanlıktan bi haber insanlıktan nasibini almamış bir yaratık. Hani sana bahsetmiştim. Balkonuma biraz yem biraz su koyuyorum güvercinler yesin diye. Bunu yaklaşık 2-3 yıldır yapıyordum. Komşunun biri geçen yıl öyle dil ucuyla söylemişti. Güvercinler pencere kenarına pisliyor diye. Ben de aman ne olacak zaten silmiyormuyuz demiş ciddiye almamıştım. Geçen hafta komşularla bir araya gelmiştik. O zaman içlerini döktüler. Güvercinlerin çamaşırımızın üzerine pisliyor diye. Ben de onlar bana ait değil ki... dedim. Sonra tamam vaz geçiyorum dedim ama. Öyle zoruma gitti ki, gelip evde ağladım. İnanırmısın Müjde sanki hissettiler mi bilmiyorum, yemleri olmasına rağmen o gün ağızlarına bir tane bulgur almadılar. Almak isteyeni de en büyük güvercin ne serçelere ne de güvercinlere aldırtmadı. Biz eşimle kızımla hayret içinde onları izledik. Maalesef herkes ayı olmuyor. Herkesin yöneldiği bir yön var demiş Rabbim....
    Ben de seni ve tatlı bücürüğü çok öpüyorum canım. !9 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Sor Bayramını kutluyorum...
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil

YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!

Uzun bir aradan sonra merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve   değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. S...