Hepimizin hayatında öyle bir dönem vardır ki, ömrümüzün son demine kadar acısını hissettiren , adeta hayatımızın dönüm noktası diyebileceğimiz olayların yaşandığı dönem.
Benim için de, acısını hissettiğim acı bir dönem, babamın ölümü!
Hani derler ya, baba sırtını yasladığın dağ, devrilemez sandığın koca bir çınar, evimizin direği. Benim sırtımı yasladığım dağım, koca çınarım canım babam hüzünlü bir sonbahar günü aramızdan ayrıldı. 30 kasım 1980 Pazar günü. Oysa biz pazartesi ameliyat olup iyileşecek umuduyla beklerken, ameliyata girmeden bir gün önce veda etti. Hiç birimizi dünya gözü ile görmeden bizler ona, o bizlere hasret gitti.
Saf tertemiz kocaman bir yüreği vardı..Sevgi timsali, hem varlığından güç aldığım, güven duyduğum çok sevdiğim, kimi zaman babam, kimi zaman sırdaşım, kimi zaman arkadaşım, öğretmenim kısaca hayatımın can damarı idi. İnsanın can damarı elinden alınırsa nasıl yaşar? Yaşıyor elbet, yaşamak denirse! Hayat dolu bir insandı. Yaşamayı, sevmeyi çok severdi. Hayalleri, beklentileri vardı. Benim avukat olmamı isterdi. Çünkü bana güvenirdi. “Seni okutmak için elimden ne geliyorsa yaparım, gerekirse sırtıma heybe takar dilenirim yine seni okuturum derdi canım babam. Ben avukat olamadım ama, yaşadığım her anımda ona layık evlat olmak için var gücümle gayret ettim.
En büyük çocuğu bendim. Onu kaybettiğimde ben Ticaret lisesi 2. sınıf öğrencisi idim. O da daha hayatının baharı sayılabilecek kadar genç bir yaş 38 yaşında! yakalandığı,bizim de öldükten sonra hastaneden gelen raporlardan öğrendiğimiz siroz hastalığı, hasretlerini özlemlerini hayallerini sonlandırdı. Onu bizden aldı. Daha 15 yaşında bir çocuk nasıl kabullenir, hem de dünyada babasından başka kimsesi yokken…
Oysa onu iyileşip aramıza dönme ümidi ile göndermiştik Ankara Yüksek İhtisas hastanesine...Annem ameliyatında başında bulunayım diye gidiyor ve cenazesi ile karşılaşıyor. Bu acıya yürek dayanır mı? Ben okula gidemiyorum. Babam ameliyat olacak merak ederim diye.. Telefonla durumunu öğrenmek için arıyoruz, telefondaki ses, ömrümün sonuna kadar kulağımdan gitmeyecek bir haber veriyor..O hasta vefat etti. Şuan hasta sahipleri geldi çıkış işlemleri yapılıyor!! Aman yarabbi! Bu kadın ne diyor dedim. Ağzından çıkanın farkında mı? İnanmak şok olmamak mümkün mü? bir iki kez tekrar aradık. Her defasında o ses bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar ediyordu. O hasta vefat etmiş, yakınları cenazeyi almaya gelmişler... Ağlayarak odadan çıktığımı hatırlıyorum. Kara haber tez ulaşır misali evin içi bir anda insanlarla doldu. Her kafadan bir ses yok o değilmiş, başka biri imiş gibi teselli edici sözler geliyor kulağıma. Öldüğüne inanamıyorum. Yalan olan bu sözlere inanıyorum inanmak istiyorum.
Allahım bu acıyı,hele de genç ölümünü ve genç yaşında hiç kimseye yaşatmasın. Sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum. Bir ara uyumuşum. Sela sesi ile uyandım. Duymak istemiyorum kafamı yastığa gömüyorum, kulaklarımı tıkıyorum ve bağırıyorum ne olur susturun şu adamı! Ne çare ? İşte o ses her şeyimi bitirmişti. Umutların tükendiği,sözün bitti yer orası idi. Sesimi sözümü kesmişti ama, içimde ki, sessiz çığlıklarımı kesememişti. Cenaze geldi. Yıkamaya başladılar. Beni yanına götürdüler canım babam nasıl da özlemişim. Sarıldım öptüm. O da bizleri özlemiş olacak ki, insana güven veren o kara kara gözleri açık, bakıyordu. Daha sonra alıp götürdüler.
Onun için hayat gencecik yaşında her şeyi ile sonlanmıştı. Bizim için ise hayat, acısı, kederi, ızdırabı ile devam etti, ediyorda… Onu çok özlüyorum.
Allahım canım babama şu mübarek Cuma gününün hürmetine rahmet ve merhameti ile muamele etsin, günahlarını bağışlasın, mekanı Cennet olsun, nur içinde yatsın inşallah. Allah sizlere yaşatmasın.
(Babam için sizden ricam, Onun ruhu için bir Fatiha okur musunuz?)
Hanife MERT